BaBuGoY KöYü WeB SiTeSi

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
BaBuGoY KöYü WeB SiTeSi

BaBuGoY KöYü


    GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

    samil06
    samil06
    ADMİN
    ADMİN


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 331
    Yaş : 39
    Nerden : ANKARA
    Sülale : SHİKUE
    Ruh Hali : GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Idaree11
    Kayıt tarihi : 02/06/08

    Kişi sayfası
    Deneyim:
    GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Img_left100/100GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Empty_bar_bleue  (100/100)
    Basari Puani:
    GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Img_left100/100GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Empty_bar_bleue  (100/100)

    GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Empty GERİ DÖNÜŞ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

    Mesaj tarafından samil06 C.tesi Haz. 14, 2008 9:27 am

    Kafkasya'da 1864'te yaşanılan toplumsal
    hareketliliğin adını net koymak gerekirse en uygun
    düşen tanımlama ne olurdu? Göç mü, sürgün mü, hicret
    mi? Kafkasya için demografik bir yıkım olduğu
    tartışılmayan bu kitlesel yer değiştirme çoğunlukla
    konuyu değerlendirenlerin dünya görüşüne göre farklı
    yaklaşımlarla adlandırılır. Kimine göre gönüllü bir
    göç, kimine göre zoraki bir sürgün, kimine göre dini
    bir gereklilik olarak hicret...

    Aslında yer değiştiren
    Kuzey Kafkasyalıları niyetlerine göre ayırdığımız
    vakit bu üç tanıma da uyan insanlar olduğu gerçeğine
    ulaşmak zor olmaz. Evet, gerçekten göç edenler vardı,
    bunlar sürekli bir istikrarsızlık tehdidi altındaki
    yurtlarına Osmanlı coğrafyasını tercih eden gruplardı.
    Belki ekonomik nedenlerle, belki başka saiklerle yaşam
    alanlarını bırakıp Osmanlı topraklarına gelenlerdi
    bunlar. Bu niyetle hareket edenler zaten 1864 öncesi
    yurtlarını bırakıp, para eden her şeylerini satıp yola
    çıkmışlardı. Savaşın ilk dönemlerinde Osmanlı'ya gelen
    kıyılılar ve sürgün öncesi dönemlerde gelen "Hacret"
    olarak adlandırılmayan Kabardeyler bu kategoride
    değerlendirilebilir. İkinci olarak gerçekten sürgün
    edilen bir grup vardı ki bunlar sayıca çok fazla
    olmalı çünkü iki milyon insanın aynı anda rızai bir
    şekilde vatanlarını terk ettiğini kabullenmek akılcı
    olmaz. Bu grup savaşı bırakmak zorunda kalan, yurt
    bilinci gelişmiş insanlardı ve tabii olarak savaştan
    en fazla zarar görmüş kabilelerdi. Topluca yerinden
    edilen Ubıkh, Abzakh, Şapsığ kabileleri büyük ölçüde
    bu çıkarım çerçevesinde ele alınabilir. Üçüncü olarak;
    dini manada hicret kavramından haberdar insanların
    dini kaygılarla gerçekleştirdikleri göçtür. Osmanlı'ya
    sığınan Asetinlerin, Çeçenlerin, Dağıstanlıların göçü
    büyük ölçüde bu çerçevede değerlendirilebilir.
    Özellikle Asetinlerin sadece İslam dinini benimsemiş
    olanlarının Osmanlı topraklarına gelmiş olması göçün
    saikinin en azından bu kabile için din olduğunu ortaya
    koyar.

    Yurdunu terk eden insanların çoğunun Osmanlı
    topraklarında umduğunu bulamamış olması doğaldır. Zira
    2000 yılı içinde Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan bin
    kadar Çeçen sivilin de gerek ekonomik, gerek sosyal
    bir sürü sıkıntı yaşadıkları ve savaş biter bitmez
    yurtlarına dönmek istedikleri, yahut Avrupa'ya kapak
    atmanın yolunu aradıkları gerçeği bugünkü
    gözlemlerimizin sonucudur. İşte bu hayal kırıklığı ve yeni yerleştikleri
    coğrafyada yaşamanın o kadar da kolay olmayacağı
    düşüncesi göçenlerin geri dönme arzusuna kapılmalarını
    sağlamıştır. Bu isteğin sebepleri de irdelenecek
    olursa yeni yurda intibak edememek, yeni yurtta
    yaşamanın gereği olan bazı sıkıntıları göze alamamak,
    akraba ve vatan hasreti çekmek sıralanabilir. Tabii ki
    göç, mülkiyetten kopmayı zaruri kılar. Feragat edilen
    mülkiyet hem maddi mülkiyet hissi, hem de ait olunan
    değerler, ilkeler örf adet kurallarını içerir. Bu
    nedenle göçerlerin ne derece büyük bir pişmanlık hissi
    içine düştükleri tahmin edilebilir. Bununla birlikte
    geri dönüş o günün şartlarıyla hem yol şartları
    nedeniyle zordu, hem de kanuni engeller vardı. İkilem
    içindeki göçmenlerden geri dönmeye muvaffak olanlar da
    çıkmıştır. Bu insanlar henüz göçmemiş olanlara denizin
    karşı kıyılarında kendilerini beklemekte olan
    sıkıntıları anlatmış ve kimi grupları göç niyetinden
    vazgeçirmiştir.

    Sürgünün ilk günlerinden beri kimliğinden haberdar
    olan bütün kuşaklar geri dönüş fikrini taşımıştır.
    İşte Çerkes halkının organize ettiği sivil toplum
    kuruluşları, basın yayın çalışmaları incelendiğinde
    görüyoruz ki sürülenlerin en son nesli de bu düşünceyi
    dillendirmektedir ama her gün daha azalan sayıda, daha
    azalan bir enerjiyle.
    Aradan geçen yüz kırk yıllık zamana rağmen sürgün
    edilenlerin torunlarının hala geri dönüş düşüncesi
    içerisinde olması sosyolojinin garipsediği bir
    tavırdır.

    Peki bu gün itibariyle geri dönüş fikrinin sebepleri
    nelerdir. Beş kuşaktır yaşadıkları memlekete uyum
    sağlayamamak mı? Bu gerekçe çok fazla etkili olmasa
    gerek çünkü son nesil yaşadığı bölgenin kültürüne
    yabancı değildir. Hatta bu noktada yabancılık hissi,
    kendi öz kültürüne karşı daha belirgindir,
    dedelerinin çıktığı topraklarda şu anda var olan
    kültüre yabancıdır, ana dilini bilmiyordur. Yaşamın
    burada zor olduğu şıkkı da gerçekleri yansıtamaz çünkü
    geri dönüş fikrini savunan genç, ana yurduna
    döndüğünde dedelerinin buraya geldiği vakitler
    yaşadığı sıkıntıları orada yaşayacaktır. Dil bilmeme,
    yeni bir yaşam kurma çabası, kültüre yabancılık, hatta
    iklime yabancılık vs. Akraba ve vatan hasreti de
    kanımca tek başına sebep olamaz çünkü geri dönecek
    olan kişi burada da akrabalarını ve doğduğu toprakları
    bırakacaktır.

    O vakit nedir geri dönüş düşüncesinin saiki?
    Kimilerince dillendirilen "Çerkes halkının kendi
    kaderini tayin eden bir halk olması "
    gerekçesi mi? Bu da kanımca fazlaca değer ifade
    etmiyor. Çünkü kendi kaderini tayin etmenin manasının
    değiştiği bir yüzyılda yaşıyoruz. Çerkes halkının
    mücadelesinin öncelikle varolma adına verildiği
    aşikardır.

    Evet her kültürün varlığı doğup geliştiği coğrafya
    ile kaimdir. Yaşam alanından çıkan her kültür yok
    olmaya mahkumdur. Japon kültürü Japonya'da, İskoç
    kültürü İskoçya'da yaşar ve yaşam alanının dışına
    sadece tanıtım amacıyla çıkar. Kafkas kültürü de
    Kafkas coğrafyasıyla kaimdir. Varlığı bu coğrafyanın
    dağlarıyla, sularıyla, havasıyla bağlantılıdır. Fakat
    yer yüzünün her tarafına dağılmış olan Çerkes halkının
    kitlesel olarak geri dönüşü de imkansıza yakın bir
    zorluk taşımaktadır. Aradan geçen zaman yerleşilen
    toprakların parçası haline getirmiştir sürgün
    nesilleri ve yaşadıkları yerde fiili bir baskıyla
    karşı karşıya oldukları söylenemez.

    Kitlesel bir geri dönüş hareketinin zorluğu biraz da
    1864'te yaşanılan dramın saikinin tek olmamasından
    kaynaklanmaktadır. Göç niyetiyle yurdunu bırakmış
    insanlar kendilerine yeni bir yaşam kurma
    gayretindeydiler ve doğal olarak geri dönüş
    düşünceleri yoktu. Sürgün edilenler için bu tespit
    doğru olamaz çünkü sürgün gayrirızaidir, gayri
    ihtiyaridir. Yani istem dışıdır. Sürülenler ilk
    fırsatta anayurduna dönmek niyetini korumuşlardır.
    Hicret edenler için ise amaçlanan daha serbest bir
    ortamda dinin gereklerini rahatça yerine getirmek
    olduğu için vatan kavramı dindaşların yaşadığı her
    yere uydurulabilir. Bu noktada İslami anlayış farklı
    mezhep içtihatları olmakla birlikte bir yerin asli
    vatan olması için on beş günden fazla ikamet etmeyi
    kafi görür. Çünkü Allah'ın arzı yeterince geniştir. Bu
    nedenle ataların yaşadığı topraklara kutsallık
    atfedilemez.

    Kafkasyalılar için tüm bu çıkarımlar sebep sonuç
    ilişkileri içinde değerlendirilirken gözden
    kaçırılmaması gereken husus bu bölge insanının kültür
    ve karakter yapısının sergilediği özgünlüktür. Başka
    coğrafyalar ve başka kültürler için geçerli olan
    değişmezler bu bölge için farklılık arz edebilir. Bu
    nedenle bir ulusal fikri sabit haline gelmiş olan ana
    yurt düşüncesini tüm bu değerlendirmelerle birlikte
    bölgenin özgün yapısının gerekleriyle birlikte ele
    almak icap eder.

    Bu gün geri dönüş fikrinin sebebi olsa olsa Çerkes
    kültürünün yaşatılması düşüncesi, geri dönmek
    isteyenin Çerkes gibi yaşamayı arzu etmesidir. Bu
    noktada ilk sürgün nesli geri dönme düşüncesine sevk
    eden nedenlerle şimdiki neslin aklına geri dönüş
    düşüncesini düşüren nedenler ayrıdır. Şu an
    dedelerinin çıktığı topraklara geri dönme düşüncesi
    içindeki insanlara yüce gönüllerinden dolayı saygı
    duymak gerektiği kadar bu düşünceyi kitlelerin
    benimseyememesini doğal karşılamak da gerekmektedir.
    Zira neredeyse bir buçuk asırdır yaşadığımız bu
    topraklar için yaptıklarımız buraları bizler için
    vatan kılmaya yetmelidir.

    Sorun eğer bir halk olarak varlığımızı sürdürmek,
    kültürümüzü yaşatmak ve özgün renklerimizi korumak,
    bununla birlikte uğradığımız hukuksuzluğu, boyutlarını
    ancak bizim bildiğimiz soykırımı uygar dünyaya
    anlatmak ve hakkımız olan yeri dünya platformunda elde
    etmek ise bu sadece kitlesel bir geri dönüşle değil,
    aynı zamanda anayurduna karşı sorumluluğunu unutmayan
    kuvvetli bir harici lobi ile sağlanabilir. Bir
    vakitler Carım Aslan'ın ifade ettiği gibi dünyanın her
    köşesindeki Çerkes, Çerkes halkının gönüllü elçisi
    olarak varlığımızı ve değerlerimizi dünya platformuna
    taşımakla görevli olmalıdır.


    Hulusi Üstün

      Similar topics

      -

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 10:56 pm